top of page

                                                               Sunay  Akın’a hollanda izlenimleri

                                                               (gecikmiş yol şiirleri)                     

6 aralık 2004 Cuma

sabah erken odayı terketmiş

kahvaltı yapmış oyalanıyoruz

hemen çıkmamız söylendiğinde 

homurdanmaya  başlamıştık ki

otobüsün beklediğini gördük

 

bu alaca lahey göğünün altında

tarlalarda kolonisinden ayrılmış

kimsesiz gelincikler gibi duran

yol lambaları henüz yanmamış

 

parlamento binası çıkıyor karşımıza 

ilerimizde paskalya yumurtası gibi

sıcacık gülümsiyen bir sokak var

memleket de nereyi hatırlattıysa

soruyoruz  park sokak diyorlar

 

bisikletliler peş peşe bisikletliler

başımızı döndüren pedallarıyla 

ileride bizden ayrılırken yolları

istesek de peşlerini bırakmıyor 

takip heveslisi tranvay rayları 

 

       - Margaret! Margaret!..

 

büfeden ansızın çıkan yaşlı adamın

görülecek hesabı var sanki çarşıyla

öyle bir bağırıyor ki biz duyuyoruz

bisikletli liseli bir kız durup bakıyor

terier cinsi bir köpek aldırmıyor ama

sanki giderek hızlandırıyor adımlarını

 

margaret diye seslendiği kız 

duymuyor yürüyüp gidiyor

arka sırada oturan rehber 

nasıl da heyecanlandı:

 

              -heyy!

               margaret bu  

               bizim sınıftaydı..

 

böylece öğrenmiş oluyoruz

rehberi heyecanlandıran şeyi

margaret’e doğru bakıyoruz

çiçek bozuğu sarışın haliyle

öylesine kaptırmış gidiyor

kimseleri umursamıyor

 

rehberin anlattıklarından

veya anlatamadıklarından

şunları çıkartıyoruz ki:

kız armudun sapı

üzümün çöpü demiş

evde kalmış evlenememiş

 

annesi şimdilik başında

ama yetmiş küsur yaşında

onu düşünüyor margaret

dalıyor kimseyi duymuyor

gardrobu açıp bakacak olsa  

giymeyi çok sevdiği manto 

düşüp duruyor her açtığında

 

raylara takmış margaret

trenin saati belli yol açık

hemzemin geçide gelince

kendisinin bir suçu yok

pat diye duruyor bisiklet 

yürüyerek  geçiyor rayları

 

sevdiği kedisi varmış margaret’in

ölünce doldurtup köşeye koymuş

kendince siber mekan oluşturmuş

burası var ya hani şu bildiğimiz 

köşeye sıkıştırılmış kedi misali

ses veriyor kendisine  belli ki!

bu sisli lahey göğünün altında

bulutların camlardan başlayarak

odayı griye döndürdüğü saatlerde

o köşeden bakıyor kadrajına giren

yan yatmış bahçe kapısı çengeline

 

karşı evin rengi değişmeyen terasına

ne zaman yıkılacağı belirsiz bacasına

tv.dizileri planlamış yatıp kalkmasını

marketteki tezgahtar zamanını biliyor  

margaret girince saate gerek kalmıyor

 

anlaşılan bu böyle sürüp gidecek 

kilidi tutmayan bahçe kapısına

gidip hep o köşesinden bakacak

alıştı artık böylesi bir rahatlığa 

 

mekan bu olduğuna göre

zaman nedir ki? demiş

otomatiğe bağlamış kendini

zaman yokmuş margaret’e göre

sürekli devinen bir dünya varmış 

 

bir yerde okumuş: ‘beynimize

mesaj gönderen merkezlerden

elektriğin gidip gelmesi

genetikle gelen hastalıklar

beyindeki tümöre bası yapar

hücreler görev yapamazmış

geçirilen nöbet tahribatmış

her nöbette hücreler ölürmüş..”

 

tren hemzemin geçide girerken

makinist ya sara nöbetine  girerse..

böyle bir şey olur mu? belki olur 

kalkmış ‘kaçık kadın’ diyorlar  

bu geçitte bekleyen margaret’e 

 

ülkemiz tam da bu günlerde 

17 aralık 2004 de kilitlenmiş:

avrupa birliği türkiye ile acaba

müzakerelere başlayacak mı?

 

       frankfurter allemeine-sonntagszeitung’da :

      ‘şonsölye türkiye üyeliğini durdurmalı’

 

diye  yazıyor yazmasına da

yoksa şöyle mi yazmalıydı:

 

       ‘hollanda 1600 lü yıllarını hatırlamalı: 

        fransız ve ingiliz bayraklarını çekerek

        ancak ticaret yapabildiğimiz yılları..

        

        elçimiz avukat cornelis haga

        aziz mahmud hüdai hocanın

        evinde elini öptükten sonra

        ancak 1612 mayıs ayında

        sultan ahmet’in huzurunda 

        bağımsızlığımız tanınmıştır[1]

   

 

        nasıl ticaret yapabildiğimiz 

        nasıl konsolosluk açabildiğimiz

        bu şekliyle de hatırlanmalıdır’

 

chiristmas’a  çok az kalmıştı  

günler jet hızıyla akıp gidiyor

paralar cepte suyunu çekiyordu

günlerdir gözlerine kestirdikleri

hediyelerini alabilecekler miydi

hollandalı onun derdindeydi

 

parlemento binası ve çalışanları

mesai sonu çıkıp evlerine gidiyorlar

insanla gittikçe caddelerden eksiliyor

artık lahey’den otelimize dönüyoruz

türkiye’nin  üyeliği gerçekleşecek mi

kimsenin umurunda filan değildi

 

bottom of page