top of page

                                                               Sunay  Akın’a hollanda izlenimleri

                                                               (gecikmiş yol şiirleri)                     

hollanda’ya ikinci geliş

13 aralık 2006 çarşamba

2004 aralığında hollanda’ya gelmiştik

iki yıl sonra ‘yol istedi’ derler ya hani

ondan mıdır nedir tekrar aralık ayında 

eğitimci ve çevirmen olan arkadaşımla

yine hollanda diyerek yollara düşmüş

amsterdam havalimanı çıkış kapısında

bizi bekleyen pusuyla buluşmuştuk 

 

aepc’nin eğitimden sorumlu olan

genel sekreter pieter oudenhoven

o sevimli neşesiyle karşılıyor bizi

bizdeki kucaklaşma gibi değil de

onlar gibi tokalaşarak selamlıyor

otosunun olduğu yere geliyoruz 

 

pieter: ‘warnsveld’e gideceğiz’ diyor

yol yaklaşık bir saat kadar sürermiş

hilversum yazan yöreden geçiyoruz

sanki yeşili bol bir parka giriyoruz

daha sonraki amersfoort dedikleri

bir orta çağ yerleşimini çağrıştıran

kentin sokaklarından geçiyoruz

warnsveld’deki otele geldik

kapısında teşrifatçı yok ama 

sıcak sevilesi ortam dedirten

aydınlık seyir mekanını geçip

resepsiyon işlemlerini yapıyor

bavullarımızı  bırakıp çıkıyoruz

 

toplantı gününü yarına ertelemişler 

‘bugün gezinti gününüz’ dedi pieter 

bütün gün bizle birlikte gezecekmiş 

isterdik bir göz allah verdi iki göz..

 

bir ormanın içinden çıkarak

zupthen yöresine dönüyoruz

bisiklet yolu bizi bırakmıyor

adliye binasını kiliseyi geçtik

otoya  park yeri bakınıyoruz

 

bir bayan incelik göstererek

süresi bitmeyen park biletini

parasız ikram ediyor pieter’e 

gülücükleri sunuyoruz biz de

araba park sorunu çözülmüş 

warnsveld’i gezebileceğiz

 

13 ncü yüzyılda yapılmış olan

dış cephesi tuğla ile kaplanmış

kubbesinde haç dikili, iki kuleli

st.walburgskerk aziz kilisesini

1400 lü yıllarda yaktıklarını

heykelleri yerlerinden söküp   

yukardan aşağıya attıklarını

öğrenip haliyle üzülüyoruz

 

halk meclisi binasına takılıyoruz

niye böyle sapa yere kurmuşlar

deyip sorgulayarak ve hızlanarak  

chapoo kafeteryası’na geliyoruz

meğer pieter çay ısmarlayacakmış

bu yorgunlukta ne güzel bir öneri!

 

keşke bir öneri daha gelseydi  

ilk gelişimizde göremediğimiz

van gogh’un dikkatimi çeken

’buğday tarlası ve kargalar’ı

ile ‘kafe terasta gece’sini illa

görmek isterdim doğrusu

 

ya da, karanlık ve ışık arasında

kontrastı yakalayabilmek adına

karanlık ortamlarda rembrandt’ın 

geliştirdiği bilinen oto portrelerine

şöyle yakından bakmak iyi olurdu 

 

çay içimiz ısıtmış çıkıyoruz kafeden

hava serin hafifçe yağan bir yağmur

‘paltonuzun yakasını kaldırın’ dedi 

diyor pieter, kaldırıp hızlanıyoruz

bir çikolata imalathanesine giriyor

çeşitlere ve ambalajlarına bakarak

seçmek ne kadar zormuş anlıyoruz

 

antikacı dükkanı vitrin rafında 

‘hazır ol’da duran guguk kuşu 

bizden önce ab’ye girmiş gibi 

muzipçe eğilip selamlıyor bizi

 

orayı geçtikten sonra karşı yolda

arnhem’deki mozaik lokantasında

rijn nehri yatağına dalgın bakarak

yemekleri bitirmeye çalışıyoruz

amsterdam dönmemizi bekliyor

 

warnsveld’in bahçe içindeki evleri

baktıkça nasıl da hoşuma gidiyor

ilkokul ikinci sınıf resim defterime

çizdiğim evlere ne kadar benziyor

gorssel’de eskiden kalma evlerin 

damlarını niye sazdan yapmışlar 

(merak etmeyi bırakmalıyım..)

koyunlar çimenlere dağılmışlar

kafalarına estiği gibi yayılıyorlar

ren nehri üzerinden hızla geçiyor

apeldoorn’a doğru hızlanıyoruz

 

hayvan girişine engel olsun

sertçe esen rüzgarları kessin  

tarla sınırlarını belirlesin diye

anadolu’da dere yataklarından

veya çalılıktan kesilip toplanan 

kurumuş dal veya çalı çırpıları 

çit misali duvar diyerek çekerler

aynısını burada gerçekleştirmişler

 

köylü refleksi veya becerisi mi

yoksa fotoğrafta gördükleri mi

yoksa anadolu köylüsüne mi

öykündüler açıkca bilemedim

 

birden çam ormanına giriyoruz

sarı çam ve sedirlerin arasından

akşamla birlikte amsterdam’a

biraz daha yaklaşıyoruz

 

karşıdan gelen araç sayısı artıyor 

otlaklar üzerinde yayılan sığırların

arkasından uçuyor sığırcık sürüleri

göl üzerinde usulca geçiyor kuğular 

ötede kuzey denizi göründü

sabah o kadar soğuk yoktu

sedir ağaçları nasıl üşüdü?

onları kim ısıtacak geceleri

çekin panelleri önümüzden

göremiyoruz arka bahçeleri 

 

‘ren şimdi denize dökülecek’

diyen pieter heyecanlanıyor

sağ taraftaki bütün araziyi 

gösterip gururla anlatıyor

meğerse denizi doldurarak

yöreyi yerleşime açmışlar

 

bottom of page